Bugun...


SADIK ÇELİK

facebook-paylas
Paketli gıdaların beslenmemizde ki yeri
Tarih: 11-02-2019 15:32:00 Güncelleme: 11-02-2019 15:32:00


Ev dışı hazırlanan, işlenmiş ve raf ömrü olan paketli ürünler için hazır gıda sınıfına girer tanımlaması yapabiliriz. Paketlilerin yanı sıra fastfoodtarzı yiyecekler de dondurulmuş veya uzun raf ömürlü gıdalardan üretildiğinden dolayı hazır gıda kapsamında değerlendirebiliriz. Hazır gıdalar paketleme sürecindebesin ögelerini yitiriyor ve yine ambalajlama materyallerinden kaynaklanan etkenler paketlenen gıdaya olumsuz etki ediyor.Ayrıca paketlenen ürünlerin raf ömrünü uzatmak için içlerine koruyucu katkı maddeleri katılıyor, bunlar da sağlığımıza zarar veriyor. Obeziteden diyabete, kanserden alzheimer’e, parkinsondan kalp-damar rahatsızlıklarına kadar daha birçok hastalığı tetikliyor.

Günümüzde market raflarında işlenmemiş gıda bulmak neredeyse imkansız. Paketlenmiş tüm gıdalar, konserveler, pastörize ürünler(sütler, yoğurtlar…), UHT ürünler, içecekler, paketlenmiş soslar, mezeler, sandviçler, tatlılar, yemekler, yüksek ısıl işlemlerden geçmiş ve içerisinde koruyucu katkı maddesi barındıran dondurulmuş besinler ve birçok şarküteri ürünü işlenmiş gıda sınıfına giriyor.

Bu ürünler işlenmiş olduğundan, yüksek ısıl işlemden geçtiğinden ve yüksek derece koruyucu katkı maddesi içerdiğinden dolayı, besin değerlerini kaybediyor ve vücuda sadece kalori getiriyor. Çünkü içerisinde sağlığa yararlı hiçbir şey kalmıyor. Bu ürünler Avrupa’da hatta özellikle Amerika ve Japonya’da son derece yaygın olarak kullanılıyor. Fakat bu ülkelerde çok ciddi bir denetim otoritesi var. Biz ise ne yazık ki daha tarım sürecimizi, tarladan çatala kadar ki süreci proaktif olarak takip edemiyoruz. Bu paketli ürünlerin, hangi şartlar altında, içerisine neler katılarak hazırlandığı hakkında bir analiz otoritesi yok. Bu konudaki denetim otoritesi genel olarak şikayet ve vaka üzerine ilerliyor. Değinmek istediğim bir önemli konu daha var; 27 Mayıs 2004 tarihinde kabul edilen 5179 sayılı “Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun” ile gıda denetimi Sağlık Bakanlığından alınarak bu konuda yeterli alt yapısı olmayan Tarım Bakanlığına devredilmişti. Bu durum tüm sistemi ve denetimin güvenirliliğini altüst etti. Küçülmeye giderek tasarruf edileceği zannedildi ancak daha büyük sorunlara yol açtı ve açmaya devam ediyor. Sağlık giderleri son yıllarda hızla artarak büyümeye devam ediyor. Çocuklar sağlıksız doğuyor ve hayatlarını hasta olarak sürdürüyorlar.

Köyden kente göç ile birlikte, sanayileşme ve tarım denklemi bozuldu ve tarımdan sanayiye geçiş ev dışı beslenmeyi beraberinde getirdi. Şartlar bize bunu dayattı. Yani bugün geldiğimiz noktada bu eleştirdiğimiz paketli ürünleri tüketmemek neredeyse imkansızlaştı.

Paketli diye tabir ettiğimiz ürünler, neredeyse yiyip içtiğimiz her şeyi kapsıyor. Bunları sağlıksız ve uzak durulması gereken besinler kategorisine sokan şey ise üretim safhalarında içlerine eklenen koruyucu katkı maddeleridir. Zararları artık neredeyse herkes tarafından öğrenilen yüksek fruktozlu mısır şurubu, Çin tuzu, sodyumlar, aspartam, trans yağ ve diğer bazı maddelerin sağlığımıza çok ciddi etkileri var ve bu etkiler bize işlenmiş gıdalardan uzak durmamız gerektiği konusunda yeterli sebebi veriyor. Hatta trans yağlarla ilgili bir şeye değinmek istiyorum, margarin üreticilerinin söylediği bir söz var, “Piyasada trans yağ içeren margarin yok” diye. Trans yağ %2’nin altında diye yasal düzenlemelerle yok kabul ettirildi. Bir şey ya vardır ya yoktur. Sonuçta %2 dahi olsa var. O zaman margarinde trans yağ yok diyemeyiz. GDO’lar için de aynı şey geçerli. %1’in altındaysa, “GDO yok” deniliyor. Yok değil apaçık var. Yüzde oranı az diye yok kabul edemezsiniz.

Bu gıdalarda kullanılan mısır şurubu ve aspartam gibi içerikler kan şekerinde ani iniş çıkışlara neden olarak kısa süre içinde acıkmanıza, daha fazla yemek yemenize yol açıyor ve bağımlılık sağlıyor. Yani işlenmiş gıdalar sizi bir kısırdöngünün içine sokuyor. Bu besinleri tükettiğinizde vücudunuz serotonin denen mutluluk hormonunu salgılıyor. Fakat yedikten bir süre sonra serotonin salgılanması durduğundan ruha mutsuzluk çöküyor. Aynı hazzı yaşamak için tekrar bu yiyeceklere yönelme ihtiyacı hissediyorsunuz.Vücutta antidepresan etkisi oluşturmaya başlıyor. Zaten obezitenin en sık rastlanan sebeplerinden biri bu gıdaların sıkça tüketilmesi.Paketli ürünlerin içinde yer alan trans yağ vücuttaki yağlanmayı artırdığından bu durum sizi kalp hastalıklarına karşı daha savunmasız ve açık hale getiriyor.

Hazır gıdalar, en fazla kanser riski taşıdığı için eleştiriliyor. İçlerindeki bazı koruyucu katkı maddelerinin, gıda boyalarının ve dayanıklılığı artıcı kimyasalların kanserojen özellikte olduğu, özellikle çocuklar üzerinde daha da fazla olumsuz etkileri olduğu artık bilimsel olarak kanıtlandı.

Katkı maddeleri ve kimyasallar içeren hazır gıda tüketiminin yetişkinlerde kanser hastalığına yakalanma riskini %30 artırdığı belirlenmiş iken, bu oranın çocuklar için %60’a varabildiği söyleniyor. Hazır gıdaların, kanserin yanı sıra şeker, tansiyon, kalp ve damar hastalıklarını artırıp, çocuklarda fiziksel gelişimi, boy uzamasını ve zeka gelişimini engelleyici etki yaptığı vurgulanıyor.

Hazır ve paketli gıdalardan tamamen uzak durmak mümkün olmasa da, kullanım miktarına kısıtlama getirebiliriz. Örneğin yemeklerde kullandığımız salçaları, ketçapları, sosları ve turşuları evde hazırlayabiliriz. Hazır paket çorba kullanmak yerine pratik tarifler belirleyip evde çorbaları mevsim sebzeleri ile zenginleştirip yapabiliriz. Günlük sütten kendi yoğurdumuzu yapıp, katkı maddesiz ve probiyotik yönünden zengin bir içerik yaratabiliriz. Konserve kullanmak yerine mevsim sebzelerinin kullanımına yönelebiliriz. Böylelikle vitamin yönünden zengin bir öğün elde edebiliriz. Salatalarda kullanılan maydanoz, dereotu, nane, roka gibi yeşillikleri evlerde kendi balkonlarımızdaki saksılarda yetiştirip taze taze tüketebiliriz. Çorbalarda ve yemeklerde hazır bulyon yerine, et, tavuk ve balık sularını evde hazırlayabiliriz.

Topraktan uzaklaşmamız gerekiyor. Mevsimlik sebze ve meyveleri, tavuk ve yumurtayı, eti ve sütü şehirlerin hemen yanı başındaki köylere, beldelere giderek buralardan temin edebiliriz. Bunu yaparken hem o ürünleri yetiştiren ve üreten köylünün aile ekonomisine katkı sağlarız ve onu teşvik etmiş oluruz hem de bedenimize daha sağlıklı yiyecekleri sokmuş oluruz. Böylelikle iki taraf açısından olumlu bir gelişme yaşanır. Sağlıklı ürüne ulaşmak için onları destekleyebiliriz ya da onlar bizim için topraklarını işleyebilir. Çünkü tarım toprakları şehre göç sebebiyle terk edilmiş vaziyette duruyor. Biz birey olarak topraktan koptuk. Topraktan kopmak hayattan kopmaktır. Toprağa ne kadar yakınsanız o kadar hayata ve sağlığa yakınsınızdır. Aslında eleştirdiğimiz ve hayatta birilerinden beklediğimiz dönüşüm kendimizi değiştirmekle ve küçük adımlar atmakla başlar. Emin olun ki sağlıklı bir beden, tüm bu uğraşlara ve zahmete değer.

 



Bu yazı 4892 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Henüz anket oluşturulmamış.
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI