Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan ramazanı şerif ayına erişmenin mutluluğunu yaşıyorken,  verdiği bunca nimet ve güzelliklerden dolayı Allah’ımıza  Hamd ediyor, İki cihan güneşi Efendimiz (s.a.v)’e, ehli beytine ve ashabına selatü selam gönderiyoruz.

Ayeti kerimede Rabbimiz biz mümin kullarına Kuran-ı kerimde şöyle buyuruyor:“Ey îmân edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara, 183)

Hadis-i şerifte ise peygamber efendimiz (s.a.v) biz ümmetine şöyle buyuruyor;  “Muhammed’in canı kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allâh katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç ânı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevâbıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163)

İçerisinde bir çok güzellikleri barındıran,  ibadetler ve sosyal yardımlaşma noktasında güzel hasletler kazandıran ramazanı şerif ayı, İnanan erkek ve kadınlar için bir mağfiret(bağışlanma) ve günahlardan arınma ayıdır. Ramazan-ı şerif ayından en güzel şekilde istifade edebilmek için; farz olan orucu tutmanın yanında, Son on günü içerisinde saklı olan ve bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini hakkıyla ihya etmek için gayret etmek gerekir. Geceleri ibadetlerimize daha çok özen gösterirken, teravih ve teheccüd namazları kılarak ruhumuzu, her türlü mâlâyânîden(boş ve gereksiz işlerden) sakınarak duâ ve zikir ile dilimizi, istiğfar ve gözyaşı ile de kalbimizi yıkamak bize kazanç sağlayacaktır. Son on günde itikafa girmek ise mühim bir sünnet-i seniyyedir. Ramazan gecelerinin ihyâsı, rahmet ve mağfirete vesile olurken, gönül dünyamızdaki kirlerden arınmak içinde bir fırsattır.

Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kim, inanarak ve sevâbını Allâh’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse geçmiş günahları affolunur.”

On bir aya sultan olmuş, Rabbimizin rahmet ve bereketini hanelerimize getiren, gönlümüze ve dahası insanlık alemine sevgi, muhabbet ve kardeşlik getiren ramazanı şerif ayı, bu getirdiği güzelliklerden ve nimetlerden bizim faydalanmamızı isterken, çevremizde olan gariban, yetim, kimsesiz insanlara da faydalandırmayı ve onlara sahip çıkmayı, bununda sosyal ve toplumsal bir görev olduğunu hatırlatır. Kulaklarımızda efendimiz aleyhisselatü vesselamın “komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözünü bizlere fısıldayarak, iftarlarda komşularımız ve çevremizdeki insanlarla birlikte iftar etmeyi bizlere hatırlatıyor. Ramazan ayı içerisinde vereceğimiz sadak-i fıtırla ve zekâtlarımızla da rabbimizin rızasını kazanmaya çalışalım. Şunu da unutmayalım ki, yaptığımız bütün ibadetlerde tek niyetimiz, gayemiz Allahın rızasını kazanmak olsun. Onun rızasını kazanan gayri her şeyi kazanmıştır.

“Allâh yolunda sadaka veren (devamlı infak eden), hayırda buluşan ve hayırda yarışan kimse, cennetin muhtelif kapılarından:«Ey Allâh’ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır.» diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihâd kapısından, oruçlular Reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) dâvet edilirler.”

Ebûbekir  sıddik radıyallâhu anh: “Anam babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Resûlü! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyâcı yoktur ama, bu kapıların hepsinden çağrılacak kimseler de var mıdır?” dedi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem: “Evet, vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümîd ederim.” buyurdu. (Buhârî, Savm 4, Cihâd 37; Müslim, Zekât 85, 86)

Bu bahtiyarlığı bizlere de nasip etmesi için mevlamıza dua ve niyazda bulunurken, bizlere de rızasını kazanmayı hayırlı işlerde buluşup yarışmayı ve cennetinde buluşup cemalini seyretmeyi, ailemiz ve sevdiklerimizle birlikte sağlık ve afiyet içerisinde bayrama erişmeyi nasip etsin.

Unutmayalım! Küçük bir iyiliğin büyük bir hayra dönüştüğü aydır Ramazan ayı.